Allah'ın Âzâmetini Unutturan Haslet; Kibir
Allah'ın Âzâmetini Unutturan Haslet; Kibir

Bismillahirrahmanirrahim Kibir, sözlükte "büyüklük" anlamına gelen kibir(kibr), tevazunun karşıtı olarak "kişinin kendini üstün görmesi ve bu duyguyla başkalarını aşağılayıcı davranışlada bulunması" demektir. Peygamberimiz "Allah güzeldir ,güzelliği sever. Kibir ise hakkı reddetmek ve insanları hor hakir görmektir "buyurmuştur. İnsan, sahip olduğu makam, ibadet, güzellik gibi şeyler de kendini üstün tutarak kibre kapılabilir. fakat insan eğer dünyalık şeyler için kibre kaplıyorsa dünyanın geçici olduğunu veya ibadetiyle kibre kaplıyorsa ibadetin yalnızca Allah için yapılacağını bilmelidir. Kibre kapılan kulun kalbi kör olur ve kendini üstün görmekten başka bir şeyi görmez. Oysa insan ne kadar kendini başkalarından üstün görürse Allah katında bir o kadar alçalır. "Kibir ve gururlulukta haddini aşanı Cenabı Hak yerden yere çarpar." buyurmuştur Hz. Ömer (r.a) Kim ki kalbini kibrin boyası ile boyanmış ise Allah (c.c) onu sonsuz kudreti ile kibirlendiği konumun en aşağısına layık görmüştür. Şeytan başta âlim bir melek iken Allah (c.c) Hz. Adem (a.s) ' a secde etmesini istedi fakat şeytan kendini Hz. Adem (a.s)' dan üstün görerek kibre kapıldı ve cennetten kovuldu. Şeytanı melek olmaktan alıkoyan bu haslet elbette ki insanı da cennetten cehenneme göç ettirebilir.Her nefis insanı aldatma, yanlışa düşürme peşindedir. Yeter ki kul nefsine uymayagörsün. İman ise kalbe yerleştikçe nefsi köreltir. Körelmiş bir nefis kendini en aşağı mertebede görür. Nefsin tuzağına düşüp kibre kapılmaz. "Müminler ancak kardeştir." ayetini kalbine yerleştirerek kimseyi kendinden küçük görmez. "Kibrin meyvesi sövgüdür." buyurmuştur Hz. Ali (c.c). Yani iki mümin kardeşi birbirine düşman eder. Birinin kendini üstün görmesi diğeri için inciticidir. Söz ile beyan etmese bile kalbi kin ile dolar. Birbirlerini sevmezler ve sevmedikçe de tam iman etmiş olmazlar. Bir kul İslam'ı yaşaması için kibri kalbinden söküp atmalıdır. Kibir ile iman aynı kalpte barınmaz ve biri ağır basarak diğerini yok eder. Kibre düşmüş kul Allah'ın "ululuk ve âzâmet" anlamına gelen esmasına da karşı gelmektedir. Yüce Allah Kuran'da şöyle buyurmuştur; "Yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü sen yeri asla yaramazsın, bohça da dağlara asla erişemezsin." Yere kibir ile basan ayaklar bastığı yeri ve dahi bastığı ayağın bile O'nun emanetiyken yaratanı nasıl olur da unutur? Âzâmetin yanlız Allah'a ait olduğunu hiç mi akletmez? Kibir ile üzerinde yürünen dünya kalıcıdır. " Kendini büyük görme. Bugün ayağının altında biten ot yarın mezarının üzerinde bitecektir. " demiştir Mevlana. Dünyada neyin ve hangi makamın sahibi olursak olalım hepimizin gideceği yer küçük bir mezardan fazlası değildir. İşte mezara girdiğimiz o an kibir ile yukarı kalkan omuzlar, kabaran göğüsler, yere sağlamca basan ayaklar hepsi çürüyüp gidecek. Sadece kibirlenip işlediğimiz günahlar bizimle gelecektir. Allah kullarından mezara girmeden O'nun âzâmetini kavramalarını bekler. İnsan birgün mezara girip dünyanın geçici olduğunu anlayacak ve Yaradan'ın kudretinin farkına varıp kibrinden utanacaktır. İşte o zaman vakit çoktan geçmiş, amel defteri kapanmış olacaktır. Kalp boş bir kap gibidir. Ne ile doldurulursa onu alır. Kibir ile doldurulursa tıpkı bir çöplük gibi olur ve kalbi kibir ile dolu olan insan nereye giderse kibrini belli eder. Kibirli insanlar toplumda sevilmez ve de değer görmez. Hz. Ali "Kibir insanları yanlışlığa mahkum eder " buyurmuştur. İnsan dünya hayatında insanlara her daim ihtiyaç duyar. İnsan kibri ancak ilim ve ibadet ile yenebilir. İlmi aldıkça ne kadar az ilim sahibi olduğunu, ibadet ettikçe de Allah'ın âzâmetini anlar. Her namazda rüku ile eğilen bel, secde ile eğilen baş ve elini açtığında yalvararak dua eden gönül kibre çok uzaktır. Bazı insanlar da gücüm her şeye yetiyor derken bir anda hasta olur ve hastalıktan kolunu kadıramayınca aciz olduğunu anlar. Hasta olmadan önce heryere gidebiliyor her işini kendi yapabiliyordur. Bunu bir kibir sebebi olarak görüp her işini kolaylıkla yapmaktan böbürlenirse Allah ona acziyetini göstermek için kibirlendiği şeyi elinden alır. İşte o zaman insan anlar ki bana güç veren bir kudret vardır. Allah dilerse tek bir hücremiz bile hareket etmez. O şânı en yüce olan bizler ise aciz kulları. Bunu kalbimize yerleştirir istek varlığımız kibir değil şükür sebebi olacaktır. Peygamberimiz (s.a.v) " Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez" buyurmuştur. İsteği sonsuz nimet ve mutluluk olan kul kalbinden kibri çıkarıp yerine tevazuyu koymalıdır.İçleri tevazu ile dolu olan kalpler çiçek bahçesi gibidir. Bu çiçek bahçesinin kokusu etrafına yayılır ve etrafındaki insanlar tarafından da çok sevilirler. Tevazunun çiçekleri ile donanmış misk kokan bir gönül bahçesine girmeyi kim istemez ki? Hak dostları da İslam yolunda ışık olabilmek için öncelikle kalplerini kibirden arındırmışlardır. Medreselerin mimari yapılarına bakıldığında odalarının kapılarının alçak olduğu dikkat çeker. Bunun sebebi ise medresede ilim talep edenlerin ilim için bir odaya girecekleri zaman ilmin karşısında tevazu gösterip başlarını eğmeleri içindir. Alimler âlim olmadan önce hocalarının yönlendirmesi ile hiçligi tanımaları için yıllarca hasta hayvanlara bakarlar, hasta insanlara bakarlar bazen de yıllarca insanların geçtiği yolları temizlerler. Bizler de bu dünyanın geçici olduğunu hiç unutmayarak ve Allah katında kimlerin üstün olduğunu bilmediğimizin bilinci ile her daim aciz bir kul olarak kibirden uzaklaşmalıyız. Evet yeryüzünde her şey insan için yaratılmış fakat insanın da bir sahibi vardır. Övündüğümüz her şey yanlızca mezara kadar bizimle gelecektir. Kibirden eğilmeyen bir başımız değil Allah'ın azameti ile ezilip zikir ile eğilen bir başımız olmalı...
What's Your Reaction?






