Bismillahirrahmanirrahim..
Şükür; nimet ve iyiliği anlamak sahibini övmek anlamına gelir. Nimete nankörlük demek, küfrani
nimetin karşılığıdır ve üç suretle olur:
● 1. Nimeti, yani iyiliği Allah’tan bilmek.
● 2. Allah’ın verdiği nimetlerden sevinçli olmak.
● 3. Nimeti verenin Allah’ın rızasına uygun hareketlerde bulunmaktır.
Alimler şükrü: “Şükürden aczi itiraftır” diye tarif etmişlerdir.
Rivayet üzerine Davut Aleyhisselam bir münacatın da “Allah’ım senin nimetinin şükrünü nasıl
ifade edebilirim ki, benim sana karşı şükre güç bulmam dahi, senin tarafından verilmiş bir
nimettir. ” diyerek ağzını açıp mazeret beyan edince, Cenabı Hakk’tan “İşte şimdi nimetimin
şükrünü eda ettin. Şükürden aciz olduğunu itirafın, benim hakkımda tam bir şükürdür. ”
anlamında vahiy geldi.
Hasan Basri hazretleri “Ey insan şükür nimetinden ne zaman müstağni olabilirsin, nasıl
şükretmekten kendini uzak tutabilirsin ki, sen nimetler deryasına garkolmuşsun, şükrettikçe
sahip olduğun ilk nimetten daha çoğu görünür ufuklarda ve o, ilk nimetten uzaklaşınca ondan
daha alası bahşolunmaktadır.” buyurmuştur.
Musa Aleyhisselam, Cenabı Hakk’a “Ey insanları ve cinleri yaratan Allah! Adem aleyhisselam’ı
kudretinde yaratıp icat buyurdun ve ona bunca yüksek nimetleri ihsan ettin ya, o senin bu lütuf
ve ihsanına karşı şükrü nasıl ifâ eyledi” diye sorunca Hak Teala canibinden:
“Âdem, birliğine itikat ve iman etti ve benim halk (yaratma) ve icadıma ve bütün nimetlerin
(imkan ve iyiliklerin) benim tarafımdan verilmiş olduğuna kesinlikle inandı. İşte onun bu yıkılmaz
inancı bana şükür oldu.” diye cevap verdi..
Şükür; kalb ile olur, dil ile şükür ise Allah’ın nimetlerini hatırlayıp anmakla yapılır ki bununla
beraber “Rabbinin nimetini (durmayıp) söyle (anlat)” Duha-11
Yüce ayeti bu manaya işaret eder.
Hadis-i şerifte de “Nimet’in Şükrü, onu yaymakla olur ve nimetleri görülen zat teşekkürlerini arz
etmeyen Allah’a da şükreden bir kişi olamaz”
“Nail olduğu nimetleri hatırlayıp haber vermek ise şükürdür.” buyuruldu.
Şükredelim ama kime ve nasıl şükredelim?
Şükretmek bilmekle olur. Bileceksin, verilen değeri bileceksin, hem kendine hem hayatına hem
de ahiretine verilen değeri bileceksin. Kimler sana nasıl değer vermiş bileceksin. Sana gerçek
değer vereni de bileceksin. Sahtekarlara göz açtırmayacaksın, timsah gözyaşlarına
aldanmayacaksın.
Her olanın zahiri batını varsa, o halde asıl şükredilmesi gerekininde bir zahiri batını olmalıdır.
Şükretmek bilmektir. Bilgi için ilk şart akıl ve idraktir. Sonrasında ise kişinin gerçekten hür ve
özgür iradesiyle şükretmesi gerekir. Kölenin şükrü kuru temenniden öteye gidemez. Gizliden
beslenen kin ve nefretle yoğrulmuş bir şükrün kimseye faydası yoktur. Boş sözlerden başkaca
bir şey değildir.
Bilgi değerli olduğu için herkes ulaşamaz. Kıymeti sahibince bilinen inci gibidir. Mahir ellerde
değer ve kıymet kazanır, zamanla işlenir ve ipe dizilir. Tek tek kelimelerle örülen cümleler gibi
bilgi de ipe dizinlen inci gibidir. Taliplisi çok olsa da herkes ulaşamaz. Zor ve meşakkatli yollara
sürüklediği için en baştan bir çok kişi vaz geçer. İşte bu durumda bilen az olduğu gibi, bilginin
kıymetini bilende azdır.
Bilginin değerini anlayan kişi ise bir anda yerlere kapanır ve şükreder. En önemlisi ise kime ve
ne şekilde şükredeceğini artık öğrenmiştir.
Şükre layık olanı tüm benliğiyle hissetmiş, hiç bir maddi manevi zorluk onu yıldıramaz olmuştur.
Bu dünyanın geçici olduğunu anlamış, Ahireti anlamış, Cehennemi idrak etmiş, Cenneti hayal
etmiş, numunelerinden tatmış, geri kalanını tahayyül etmiştir. Artık iş bitmiştir. Bilgiden gelen
güç, amele geçmiş ve ruhun bedenden ayrılması beklenmektedir. Gerisi çelik çomak oyunudur.
Şükrün ifâsı başlı başına bir idrak ve akıl işidir. Tek başına bilgi ile ilerlenemeyeceği ateist bilim
adamlarında dahi görülmektedir.
Şükrün süsü da bir diğer nimet olan hidayettir. Bilgi, akıl ve idraktan sonra son dokunuş olan Rabbimizden gelen inayet ve hidayettir ki;
hepimiz her daim ona muhtacız.
Tek başına yüzlerce, binlerce mucizevi olayları gördükleri ve ömürlerini bunların sırlarını
çözmeye adadıkları halde gerçeği bir türlü bilemeyen ve bulamayan insanların varlığı hidayet ve
inayetin Rabb’imizin katindana gelen büyük bir lutüf olduğunu gösterir.
Dağdaki çobana sırları aşikar eden Rabbimiz, en çetrefilli, afilli problemleri çözen, akıllı ve bilgili
insanlara gerçeği göstermemektedir.
Bilmenin bilgisini bizlere lütfeden Rabb’imize hamdü senalar etmeyi unutmamalı ve bunun ne
kadar büyük bir gereklilik olduğunu idrak eden kullarından olmak ümidiyle yanıp kavrulmalıyız.
Herkesin Molla Kasım olma özgürlüğü vardır. Ama Herkesin yüreğinde Yunus olma sevdası
yoktur.
Rabbim bizleri kime tapacağını, nereye secde edeceğini, kime şükredeceğini bilen kullarından
eylesin.
Amin
Bil ve Şükret
Shares:
2
0.5
5