3.MefhumAsabihocam E-Dergi

Şehadet Öğretmeni – Berâ B. Mâlik

Bizleri yoktan var eden varlığından haberdar eden Allah’ın adıyla.
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
بسم الله الرحمن الرحيم

Dilim döndüğünce, kelâmım yettiğince sizlere Berâ b. Mâlik’i anlatacağım. O ki şehadete aşık. Şehadet şerbetini içmek için elinden geleni ardına koymaz. Küffarın önünde; çakal sürüsünün ortasında kalmış arslan gibidir. Çıktığı yola dönmek için değil ölmek için çıkandır. Annesi Rümeysa b. Milhan, Musab b. Ümeyr’in vesilesiyle İslamla şereflendi, kendisi ve kardeşi Enes B. Mâlik de annesiyle beraber İslama girdi. Babası o kadar şanslı değildi. Kızmıştı eşine O’nun izni olmadan İslamı seçtiği için, çocukları da anneleriyle aynı fikirde olduğunu görünce terk etti onları ve yolda küfür üzere öldü. Anne olmak buydu ne pahasına olursa olsun çocuklarına doğru yolu göstermekti. Alemlere Rahmet Peygamberi Medine’ye hicret etmişti. Herkes evinde olan şeylerden hediye veriyordu. Kimi bir avuç hurma, kimi güzel bir meyve, kimi kap kaçak. Üzgündü annelerin annesi çünkü o duldu ve verecek bir şeyi yoktu. Enes b. Mâlik on yaşında yağız bir çocuktu. Rümeysa b. Milhan tuttu oğlunun elini, Rasulullah’ın huzuruna çıktı “Ya Rasulullah benim sana verecek bir şeyim yok bende sana yavrumu veriyorum arkama bile bakmadan” dediği gibi de yaptı annemiz bir daha dönüp arkasına bakmadı âdeta Enes b. Mâlik’i Rasulullah’ın yanında unutmuştu. Eti de kemiği de senindir demişti sanki. Şimdi hangi anne evladını eti de kemiği de senin olsun diyerek verirdi başkasına, bir daha arkasına bakmayarak, ne içip yediğini düşünmeyerek âdeta unutarak kim verirdi. Biz daha çocuklarımız düşmeden havada yakalıyoruz bir de unutma pahasına başkasının yanına mı göndereceğiz? Rümeysa b. Milhan, Ensardan Zeyd b. Sehl ile evlenir. Kardeşi Enes B. Mâlik gibi, Berâ b. Mâlik de Peygamber suffasına gider başta da dediğim üzere geri dönmemek üzere. Berâ (r.a) suffa da bir şey öğrenir. Orada bulunan tüm sahabeler dua ederken ilk önce onu istiyorlar Allah’tan. Mal mülk, evlat, makam ve mevki değil sadece o. İstedikleri şey şehadetti. Bizler şehadeti tüm sahabeler de gördük ama Berâ b. Mâlik’den öğreneceğiz. Daha yaşı on iki, on üç olmasına rağmen şehadet aşkıyla yanıp tutuşuyor. Bir-i Maune olayı, Allah Rasulu yetmiş sahabeyi İslam öğretmeni olarak Hicazın ortalarına gönderdi. Yetmiş sahabe orada şehadet şerbetini içti. O sahabeler arasında Berâ b. Mâlik’in dayıları Haram b. Milhan, Süleym b. Milhan da var. Dayılarının şehit olduğunu duyunca, şehadat ateşi O’nun içini daha çok yakmıştır. Yandıkça yanmıştır. Hicretin ikinci yılı Bedir savaşı, Barâ b. Mâlik on dört yaşında şehadet aşkıyla yanan bir delikanlı koşarak Rasulullah’ın yanına varır, savaş için izin ister ama yaşı küçük olduğu için Rasulullah kabul etmez. O gece uyumamıştır. Berâ b. Mâlik ağlamaktan gözleri şişmiştir. Onlar savaşa gidemedikleri için ağlarken, bizler alamadığımız boş eşyalara, bizimle küsen arkadaşımıza vb ağlıyoruz. Dökülecek göz yaşı varsa o da islam için olmalı. Uhud savaşı Berâ b. Mâlik bir ümit gene Rasulullah’ın yanına koşar ama bu sefer de kabul etmez Allah Rasulü, hüzünlüdür şehadeti kendine hedef edinen genç. Belki bu iki savaşta bulunamadı ama uhuttan sonraki savaşlarda Rasulullah’ın yanından hiç ayrılmayacak. Nereye giderse gitsin dilindeki istek aynı “Bugün Rezzak olan Allah rızık olarak bana şehadeti verecek.” Bu ne güzel istektir. Bu ne güzel istikamettir. Şehadete aşık olmak bu olsa gerek. Birde bizlerin istikametine, isteklerine bakın. Hangimiz İslam için öne atılıyoruz. Öne atılmak illa savaş meydanına gitmek değil. Etrafında Allah’ın varlığından yoksun olanlara Allah’ı tanıtarak, ilmini çoğaltarak İslama saldıran düşmanlara karşı dinini savunarak. Berâ b. Mâlik’in sesi güzel olduğu için Rasulullah O’nu erkeklerin develerinin başına vermiştir. Hanımların devlerinin başında da Enceşe isimli bir zat vardır. Çok benziyorlar Berâ b. Mâlik’le. Sesleri çok güzel olduğu için şiirleri hafif nağmeli bir şekilde söylüyorlar. Marş söylüyorlar. Berâ (r.a) söyleyince develer hareketleniyor, Berâ (r.a) da kendinden geçiyor, hanımlar Berâ’ya (r.a) bakıyor. Rasulullah Berâ’yı (r.a) bu şekilde görüyor ve incitmeden kırmadan kulağına eğilip “Berâ Allah var, unutma O’nu, O’nun sınırları var.” Barâ (r.a) hayatına düzen verir bu cümleden sonra. Oysa bizler karşı tarafın dikkatini çekmek için elimizden geleni yapıyoruz. Allah’ın buna yasak koyduğunu da biliyoruz ama vazgeçmiyoruz bu halimizden çünkü şeytan bize o kadar güzel gösteriyorki bir türlü uayanamıyoruz. Bizi uyandırmak isteyenlere ise sert çıkışıp duymazdan geliyoruz. Berâ b. Mâlik’in bu hareketini gören Enceşe geri kalmak istemez, O da aynısını yapar ve hanımların develeri hareket eder. Rasulullah O’na da “yavaş ol Enceşe kristalleri inciteceksin” der. Ne güzel bir iltifat. Hanımlara ne kadar çok değer veriyor. Rasulullah hanımlarının hiç birine kötü davranmamıştır. O’nun dünyasında kadınlar kristal gibi hem güzel hemde kırılgan. Bugün hanımların kırılmaması için elimizden gelen her şeyi yapmamız gerekirken bizler kendi ellerimizle kırıyoruz. Gerek annelerimizi, gerek kızlarımızı, gerek eşlerimizi ve gerek kardeşlerimizi kendi ellerimizle kırıp incitiyoruz. Oysa Rasulullah bir hadisinde buyuruyor ki: “Allah sizden; kadınlara karşı iyi ve hayırlı olmanızı ister; çünkü onlar, sizin analarınız, kızlarınız veya teyzelerinizdir.” Bundan sonra Berâ b. Mâlik her savaşta erkek askerlerin develeriyle sorumludur. Her zaman en önde. Rasulullah sevgilisine kavuşana kadar bu görevi hakkıyla yapmıştı. Görevi verene kurban. Alemlere Rahmet Peygamberi en sevgiliye kavuşmuştur. Medine de hüzün hakim. Halife Hz. Ebu Bekir, zor zamanlar yaşanıyor. Dinden çıkanlar, yalancı Peygamberler. Müseylemetül Kezzaâp yalancı Peygamber. Hz. Ebu Bekir Halid bin Velid’in komutasında asker gönderiyor. Berâ (r.a) da orada. Her zaman Halid b. Velid’in yanında, ayrılmıyor. Çünkü Halid bin Velid iyi bir komutan, Berâ b. Mâlik ise iyi bir asker. Berâ (r.a) hesapsız bir asker. Diyor ki “plandır, projedir strajedir bunlar benim işim değil. Bana şunu söyleyin ‘ne yapayım, onu yapayım.” Onun için düşmanın içine girdimi geri dönmez, kendine yakışanı yapar aslanlar gibi savaşır. Hz. Ebu Bekir dünya da olan istikametini tamamlayıp ahirete sevgilisine kavuşmuştur. Halife Hz. Ömer’dir. Çok iyi biliyor Berâ’yı (a.s) onun için Halid bin Velid’ e mektum yazıyor. “Sakın Berâ’ya (r.a) komutanlık verme, o hesapsız bir adam, dalar düşmanın arasına tüm İslam askerlerini zayi eder.” Şehadete o kadar aşık ki bir an bile düşünmeden askerin içine dalıyor. El-Cezireye asker gönderecek adelet timsali Hz. Ömer. Bazı sahabeler diyor ki: taşlar yerine otursun bir müddet sonra göndeririz” Berâ (r.a) meclisin dışında konuşulanları dinliyor. Hızlı bir hareketle konuşan kişilerin önüne gelip “siz karılarınızı özlemişsiniz, onun için savaş çıkarmak istemiyorsunuz.” bunu söyler söylemez kaçar. Hz. Ömer’in ona kızacağını düşünür ama adelet timsali şöyle der. “Şu delikanlının aşkına ben hayranım” hayran kalmamak mümkün değil. Canımızın bu kadar çok kıymeti varken şehadeti istemek cesaret işi. Her babayiğidin isteyeceği bir şey değil. Yemame savaşı Berâ b. Mâlik, Halid bin Velid yanında, Müseylemetül Kezzaâp’ın ordusu kolay bir ordu değil. Asabiyet ordusudur Müseylemetül Kezzaâp’ın yalancı peygamber olduğunu biliyorlar. Ama bizden olsun da ne olursa olsun hesabıyla ilerliyorlar. Kırk bin kişilik küffar ordusu. İslam’ın aslanları bir türlü yenemiyor. Güçleri tükendi, kendilerini bırakmaya başladılar. Halid bin Velid “Ey Berâ kalk bir konuşma yapta şu askerler kendine gelsin.” Berâ (r.a) ayağa kalkar ve der ki: “Ey medine ahâlisi! Bugün artık Medine’nizi yok farz edin. Malınızı mülkünüzü yok farz edin. Bugün, sizin için sadece ve sadece Allah rızası vardır. Cennet vardır.” Ölmek var dönmek yoktur demiştir. Berâ b. Mâlik’in istikametlerinden biridir arkaya bakmamak. Allah var yeter başkasına gerek yok. Savaşa giderken adam sayısıyla değil Allah’ın varlığıyla gidiyorlardı. Allah var bu bize yeter. Askerler Berâ’nın bu konuşmasından sonra heyecanlanıyor ve bir anda savaşa gidiyorlar. Düşmanı Hadikat’ü-l Mevt (ölüm bahçesi) denilen kaleye tıktılar. Askerler kaleye giremiyor. Berâ (r.a) en önde arkadaşlarına diyor ki: “Ben kalkanıma oturayım siz mızraklarınızla beni içeri fırlatın.” Senin azmine kurban. Halid bin Velid “Berâ (r.a) seni öldürürler” diyor. “Öldürsünler ne var bir Berâ gitmiş olur. Ya kapıyı açarsam o zaman da islam kurtulur.” İzni alıyor Berâ (r.a) ve kalenin içinde, vücudu yara bere içinde açıyor kapıyı, İslam askerleri içeride. Seksen tane darbe var bedeninde, Halid bin Velid bizzat kendi ilgileniyor Berâ’nın yaralarıyla. Ama Berâ (r.a) üzgün, gene şehit olamadığı için. Bu öyle bir sevda ki rızık olarak şehadat istemekti. Gittiği yerden, cansız bedenin dönmesi demekti. Enes b. Mâlik anlatıyor. “Berâ (r.a) diğer askerlerden uzakta bir ağacın altında oturmuş, yanına yaklaştım marş söylüyor. O’na dedim ki Allah’ın kelamı dururken ne var bu marşlarda. Bir anda başını kaldırdı. Baktım gözünden yaşlar akıyor. Ne oldu dedim, dedi ki” Enes (r.a) bu sefer de gelmedi şehadet.” Ben çok şaşırdım, ben orada keyfine bir şey söylüyor sanıyordum o şehadet şehadet diyormuş.” Eğer bir işe aşık olmuşsak her halimiz o işe bürünmeli tıpkı Berâ b. Mâlik gibi. Kalktı ayağa “Enes (r.a), “Vallahi Allah bana şaadeti ulaştıracaktır.” dedi. O kadar çok inanmışki şehit olacağına, şöyle söylüyor. “Allah’ım! benim canımı korkaklar gibi yatakta alma.” bunun içindir hangi savaşa giderse gitsin dönmemek üzere gidiyor. Hicretin yirminci yılı İranın Tüster şehri. Mühim bir şehir. İran askerleri, İslam askerlerinin bilmediği yöntemlerle savaşırlar. Kalenin aşağısına kızgın demir kancalar atıyorlar, askerlerden biri onu tuttuğu zaman hemen yukarı çekip kalenin içinde öldürüyorlar. Bir gün Enes b. Mâlik tutuluyor. Berâ b. Mâlik bunu görür görmez koşuyor durur mu yerinde, demir yakmış yakmamış hiç umrumda değil asılır kancalara ve kardeşini kurtarır ama el diye bir şey kalmamıştır Berâ b. Mâlik de. Bir buçuk iki ay iğleşmesini beklerler. Bu sırada savaş devam eder. Artık askerlerin takati kalmamıştır. Tam o sırada Ebu’l Musa El-Eşari bir haber verir. “Ben içerden biriyle anlaştım o bana gizli yolu gösterdi. Bana iki cesur asker lazım ki o gizli yoldan geçip kapıyı açsın.” Enes b. Mâlik diyor ki: “Berâ (r.a) elleri sarılı ben gidecem diyerek, hasta olmasına rağmen o işi yapmaya gidiyor.” Şuan bizim yaptığımız gibi ben başka bir iş yapmıştım bunu da başkası yapsın. O sanki daha önce başka hiçbir iş yapmamış gibi en önde. Bu sevap da benim olsun diye hayır yolunda yarışıyor. İçeri giriyor Berâ (r.a) kapıyı açıyor. Müslümanlar işgal ediyor kaleyi. Ama savaş çok çetin kan gövdeyi götürdü götürecek Berâ b. Mâlik “en iyisi ben bunların komutanlarını düelloya çağırayım o zaman yenersem belki savaş biter, düelloyu kazanıyor ama savaş bitmiyor. Sahabelerden biri yaklaşıp” Ey Berâ (r.a) sana bir şey hatırlatacam, üstün başın dağınık, toz olmuş, saçın başın dağınık halde Mescid-i Nebevi’ye girdin biz seni öyle görünce hepimiz burun kıvırdık. Allah Rasulü seni yanına çağırdı ve dedi ki: ‘Nice üstü başı dağınık insanlar vardır ki, onlar dua için ellerini kaldırdıklarında ve yemin ettiklerinde Allah onların duasını boş çevirmez.’ hatırlıyor musun?”Nasıl unuturum bunu Rasulullah o gün bu sözü benim için söylemiştir.” O gün bugündür der sahabe aç ellerini dua et İnşaAllah senin duanla Allah müslümanlara zafer verir.” tamam diyor “ama bir şartım var benim ettiğim duaya sizde amin diyeceksiniz.” tamam diyor sahabe. Ellerini açıyor semaya Berâ b. Mâlik “Allahım! Günlerdir bu kalenin içerisindeyiz, taketler tükendi ne olur katından bizlere bir zafer ver.” amin der tüm askerler. Sıra asıl dua da tekrar ellerini semaya açar Berâ b. Mâlik “Ne olur Ya Rabbi bugün bu kalede beni şehit olarak katında al” Rezzak olan Allah’tan rızık olarak şehadeti istemek. Amin der tüm askerler. Enes b. Mâlik diyor ki: “amin dedik, sonra Berâ (r.a) ile göz göze geldik ve ben anladım ki o son bakıştır.” Son bakışıdır Berâ’nın (r.a) yirmi tane askerin içerisinde, onlarla aslanlar gibi savaşıp, her an dilinde olan, marş söylerken bile dilinden düşürmeyen, her an yanıp tutuştuğu şehadete kavuştu. Bizler de Berâ b. Mâlik gibi Allah için istediğimiz şeyin peşinden koşacağız ne pahasına olursa olsun sonunda ölüm dahi olsa. Çünkü O’nlar geri çekilmediği için İslam dünyanın her köşesine yayıldı. Şimdi sıra bizde.

Rabbim bizleri O’nların yolundan ayırmasın.

Shares:
4 Comments
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir