Febieyyi ala-i rabbikuma tukezziban.
(O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?)
Efendimiz (s.a.v) sevinince toprağa üzülünce göğe bakarmış. Yerde tevazu gökte ferahlık vardır çünkü. Hamd olsun göğü çatımız yapana…
Kısa bir süre önce şükür vesilesi olan gökyüzünü farkettim. O zamana kadar bakıyor fakat göremiyormuşum. Düşünmüyor, şükretmiyormuşum. Bu dar-ı dünyada kusursuz bir sanat eseriyle ödüllendirilmişiz meğer fakat onu göremeyecek kadar kör olmuşuz, verdiği huzurun farkında olmayıp Allah’a teşekkür bile etmemişiz.
Peki şükrünü etmediğimiz, kıymetini bilmediğimiz, belki farkında bile olmadığımız daha hangi nimetler var ?
İçtiğimiz suya bakalım… Afrika’da yaklaşık bir milyar insan temiz ve sağlıklı suya erişemiyor. Su ihtiyaçlarını kilometrelerce uzaktaki göletlerden karşılıyorlar. Bizler bu insanların varlığından haberdar olmamıza rağmen onlardan bihabermiş gibi yaşıyoruz. Bu da yetmezmiş gibi istediğimiz zaman ulaşabildiğimiz ama onlar için ulaşması çok zor olan bu nimetin şükrünü belki de hiç etmiyoruz…
Bir de Ortadoğu’ya gidelim… Kendini birdenbire bir iç savaşın içinde bulan; ailesini, evini, kolunu, bacağını kaybeden, yurdunu terk etmek zorunda kalan din kardeşlerimizi hatırlayalım. İmtihanımız onlarınki kadar zor değil diye mi bu kadar isyanlardayız? Onlar çektiği bunca zorluğa, sıkıntıya rağmen şükrü hâlâ daha dillerinden düşürmezken bizler ne kadar şükrediyoruz?
Hep daha iyiyi, daha güzeli isterken sahip olduklarımızın kıymetini bil(e)miyoruz. İnsan bu ya, gözünde hep en kıymetli olan ulaşamadıklarıdır ta ki sahip olduklarını da kaybedene kadar. Kim bilir belki de şükrünü etmediğimiz nimetler kayıp gidenlerdir elimizden. Belki de görmek için bakmadıklarımız, sanki bize zaten bahşedilmeliymiş gibi düşündüklerimizdir kaybettiklerimiz. O halde bolca tefekkür etmeli, şükretmeliyiz Allah’a, bize verdiği tüm nimetler ve bizden tüm aldıkları için.
Meselâ yüreği hüzünle dolu olan bir insan hüznü, kendisine Allah’ı hatırlattığı için şükretmelidir. Dünyada sevdikleri tarafından terk edilen, yalnız bırakılan biri Allah’a daha çok yakınlaştığı için… Meselâ bugünü dünden daha güzel geçen, ezan okunduğunda Allah’ın huzuruna gidebilen, ellerini açıp dua edebilen ve daha sayamayacağımız kadar çok nimetin takdir edildiği bizler şükrü hayatımızdan hiç eksik etmemelidir. Ki kendimizi bolluklar içinde kaybedip de isyan edenlerden olmayalım diye.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi şöyle diyor şükür için:
“Şükrün mikyası, kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı; hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram helal demeyip rast geleni yemektir.”
Yani şükrün ölçüsü ilk olarak kanaat etmektir. Eğer şükreden kullarsak Allah’ın verdiklerine kanaat etmeliyiz. İkinci olarak iktisatlıysak yani tutumluysak, Allah’ın verdiği ömrü, rızkı, nefesi iktisatlı kullanıyorsak şükrediyoruz demektir. Üçüncü olarak rıza ve memnuniyettir. Allah’ın verdiğine razı olursak Allah da bizden razı olur.
Şükürsüzlüğün ölçüsü ise hırstır, hep daha fazlasını istiyorsak kanaat etmiyorsak şükürsüzlük yoluna girmiş oluruz. İsraftır, hürmetsizliktir. Ecdadımız bir lokmayı bile israf etmez, Allah’ın verdiğine hürmet edermiş. Nimete hürmet gerekir. Son olarak haram helal demeyip rast geleni yemektir. Ailemizde saadetsizlik varsa, çoluk çocuğun boğazından geçtiğine, haram mı helal mi olduğuna dikkat etmemiz gerekir. Yoksa o aileden huzur, çoluk çocuktan hayır beklenmez.
O halde Cenab-ı Hak cümlemize şükür bilincini yerleştirmeyi nasip eylesin…
4.5
Kalemine sıhhat versin Rabbulâlemin?
Amin, Rabbim razı olsun ?
1.5
2
1
5
2.5