سم الله الرحمن الرحيم
Dinimizi kemale erdiren, üzerimizdeki nimetlerini tamamlayan İslâmı din olarak benimsememizden hoşnut olacağını belirten, kendisinden bizleri gazaba uğramışların (yahudilerin) ve sapıkların (hıristiyanların) yollarından uzak tutarak dosdoğru yola (Sırat-ı müstakim’e), nimetlendirdiklerinin yoluna iletmesini dilememizi emreden Allah’a hamdolsun.
Şahadet ederim ki, Allah’tan başka İlàh yoktur, O tektir ve ortaksızdır. Yine şahadet ederim ki, Muhammed (salåt ve selâm üzerine olsun) Onun kulu, hak dinle ve dosdoğru şeriatla gönderdiği, bu şeriata uymasını emrettiği ve “İşte benim yolum budur, ben ve bana uyanlar Allah’a basiretle dâvet ederiz,” (Yusuf: 108) demesini buyurduğu rasûludur.
Hased, kıskançlık, çekememezlik anlamına gelir. Yaradan her kulunu farklı şekilde sınava tabi tutar. Kimini bol nimet ile kimini ise bazı nimetlerin yokluğu ile. Nimet demek sadece yiyecek değil, sağlık, makam, eğitim vb. de olabilir. Hased bir ağacı kurutan hastalık gibi müminin kalbindeki güzel duyguları da kurutur. Sevgi ve hoşgörüyü kalpten silip atar.Allahu Teâlâ buyuruyor ki:“De ki: Ben, ağaran sabahın Rabbine sığınırım, yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden.” (Felak Sûresi, Ayet 1-5) Şer, kötülük demektir ve İmam-ı Gazali hazretleri, (Bütün kötülüklerin başı, kaynağı üçtür: Haset, riya, ucub) buyurmuştur. Hz. Yusuf’un kardeşleri onu kıskanmasaydılar kuyuya atmayacak güzelce geçineceklerdi. Fakat onlar nefislerini hasedin eline bırakarak, ruhlarını şeytana teslim ettiler. Yusuf’un, kardeşleri olduğunu unutarak onu öldürmeyi dahi düşündüler. Kanlarına haset karışmıştı bir kere. Fakat Yusuf’un öz kardeşi Bünyamin haset ile gözleri ve gönülleri kör olan kardeşlerini onu kuyuya atmaya ikna etti ve Hz. Yusuf’u hiç düşünmeden kuyuya attılar. Daha çocuk yaşta olan Yusuf’un onlara göre tek suçu ise babalarının onu çok sevmesi ve ona peygamberliği müjdeleyen rüyaydı. İşte haset eden bir kimsenin kalbi kardeşini öldürebilecek kadar katılaşır.
Peygamberimiz “Müminin kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz.” buyurmuştur. Çünkü haset, Allah’ın bir başkası için lütfettiği güzellikleri kabul etmemektir. Yani O’nun verdiğine karşı gelmektir. Bu durum ise imana ters düşmektedir. Kul iman ettikten sonra Yaradan’ın kendisi veya bir başkası için verdiklerini kabul etmelidir. Buna karşı gelecek olusa imanının zayıflığındandır. Dünyada hiçkimseye haset etmeyen insanın kalbi içinde sevginin hoş kokulu çiçekleri olan cennetten bir bahçe gibidir. Hazret-i Enes anlatır: Resul-i Ekrem, (Şimdi içeri Cennetlik bir zat girecektir) buyurdu. Az sonra, Ensardan, bir adam çıkageldi. Ertesi gün, Resul-i Ekrem yine önceki gibi söyledi. Yine aynı adam çıkageldi. Üçüncü gün de aynı şey oldu. Abdullah bin Amr, o adamın evinde birkaç gün misafir kaldıktan sonra şunları anlattı:
– Üç gece onunla kaldım. Gece kalkıp namaz kılmadı. Bizlerden fazla bir ibadet yapmadığı halde Cennetlik oluşunun sebebini anlayamadım. Adama dedim ki:
– Resulullah seni niçin övüyor?
– Hiç kimseye haset etmem.
– Şimdi anlaşıldı. Seni o dereceye ulaştıran budur. (İ. Ahmed)
Haset müminin kalbine yakısmayan bir haslettir. Kalpte bulunan haslet yerinde durmaz ve bir süre sonra diline de yansır. Hasetçi kişi kıskançlığını diline vurduğu zaman ise karşısındakinin ne hissedeceğini düşünmeden onu alçaltmaya çalışır. Karşısındakinin alçaldığını düşündükçe de nefsi tatmin olur.
Gönlünü doldurursan hasetle
Yakarsın duygularını kibrinle
İncinir karşındaki gönül
Dilinden dokülen alçaltıcı sözlerle
Yüce Allah “Allah’ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyi -başkalarında olup da sizde bulunmayanı- hasretle arzu etmeyin… Allah’tan O’nun lutfunu isteyin” (Nisa 4/32) emretmiştir. Haset karşısındakine verilen nimetin elinden alınmasını istemektir. Gıpta ise aynı nimetten sahip olmayı istemektir. Haset ile isteyen kalbindeki kötülük ile gıpta ile isteyen ise iyilik ile arzu ederHer ne olirsa olsun mümin her daim din kardeşinin elindeki nimet ile mutluluk duymalıdır. Peygamberimiz “Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bir kişi hayırdan kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için de istemedikçe mükemmel bir şekilde îman etmiş olmaz.” buyurmuştur. Dualarımız sadece kendimiz için değil din kardeşimiz için de olmalıdır. Kendimiz için istediğimiz bir şeyi o da bizim için isteyebilir. Ne güzel bir duygudur ki birbirimiz için aynı duada buluşuyor olmak. İşte İslam bu güzel hasletlerin dinidir. Katılaşmış ve körelmiş kalpleri güzelleştirir.
Bizlere İslam nimetini nasip eden Yaradan’a binlerce hamdü senalar olsun..