Bismillahirrahmanirrahim
Ölüm, ne kadar uzun bir kelime değil mi? Beş harf ama dünya ya bedel. Ölmek ne kadar da zor bir eylem..
Dünya hayatının son bulması,yarım kalan şeyler, geride kalacak olanlar.. Düşününce bile yoruluyor insan değil mi? Bir şehri bile terk ederken yüreği burkulur insanın. Ölüm koskoca dünyayı terkediş..
Buna karşılık :
“Ölüm güzel şey
Budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı
Ölür müydü Peygamber? ” demiş Üstad Necip Fazıl. Ona ölümü güzel kılan neydi ki?
Üstada perdenin ardında görünen de ahiret yurdudur. Onun için ölüm Allah’ a kavuşmaktır. Bizim perdemizin ardında dünya vardır. Ondandır ki korkarız ölümden. Unutmak isteriz ahiret yurdunu. Dünya nın rengine kokusununa aldanan kul ölümü hatırlamak istemez. Günümüzde de öyledir. Mezarlıklar her daim ölüm kokar. Biz ise köşe bucak kaçarız bu kokudan. Tüylerimiz diken diken olur, yerin altındaki insanları düşününce. Yeni şehir düzenlerinde mezarlıklar şehirlerin dışına alınmıştır. Çünkü ölüm hatırlanır ise dünya unutulur. Dünya unutulur ise ekonomi istenilen şekilde dönmez. Ekonomiye kul olanlar istemezler ki ölümü hatırlayıp Allah’ a hakkı ile kul olalım.Nefsimize dünyadan köşk kurup eğlenmek varken kim ne etsin ölümü.. (!)
“Biliniz ki, kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm, muhakkak gelip size çatacaktır. Sonra akıl ve duyularla idrak edilemeyeni de edileni de bilen Allah’a döndürüleceksiniz, O da size yapıp etmiş olduklarınızı bildirecektir.” Cuma Suresi 8. ayeti kerimesinde de belirtildiği gibi ölüm her an cebimizde taşıdığımız bir eşya gibidir. Nerede cebimizden çıkacağı belli değildir. İnsan öyle yaşamalıdır ki her ana ölümü tadacakmış gibi. Her an hesap verecekmiş gibi.
Hayatımız yavaş yavaş sökülen çoraba benzer. Başlangıcı belli sonu belli olmayan. Kiminin hayatı küçük bir çorap kiminin ki ise kocaman bir çorap kadardır. Bazen öyle olur ki Allah (c.c) kulu evlat acısı ile sınar. Dünya da tadılacak en acı şeydir evlat acısı. Peygamber Efendimiz de yaşamıştır. Oğlu İbrahim vefat edince “Ya İbrahim ölümüne çok üzüldük. Gözlerimiz ağlıyor , kalbimiz sızlıyor. Fakat Rabbimi gücendirecek birsey söyleyemeyiz.” buyurmuştur. Mesele odur ki ölüm dünyanın en acı ayrılığıdır. Fakat isyan ile söndürülemez bir yangındır. Bu yangın ancak Yaradan’ a sığınarak dindirilir. Gözden yaş elbet akar. Gönül elbette ki sızlar. Merhemi sabır olan bütün yaralar yarayı da ölümü de yaratan tarafından tedavi edilir. O ki şifacı doktorları da doktorların ilacını da yaratan dır. ^Öldüren de odur. Yaşatan da.^ “Necm 44”
“Ahir bir gün ölürsün ölüm vardır bilirsin
Kamulardan ayrılıp varıp sinde yatdın tut”
demiş Yunus Emre. Kul her an ölümün soğukluğunu hissederek yaşamalıdır. Unutur ise dünyada kaybolup ahireti de unutur. Bu dünyada yataklar rahat. Hiç düşündünüz mü bir metrekare olan kupkuru bir topraktan ibaret olan kabirden de ne yapacağız ?diye. O anı hayal etmeli insan. Hayal etmeli ki aklından çıkmasın hesap günü. Unutmasın dünyaya neden geldiğini. Her daim ibadet ile hemhal olsun. Dünyaya dalıp ahiretini berbat etmesin. “Ağızların tadını kaçıran ölümü çokça hatırlayın ” buyurmuş Peygamberimiz. Silelim ağzımızdan gıybetı,yalanı küfrü. Ölümü konuşalım ki her an ölecekmiş gibi yaşayanlardan olalım. Bağlanmayalım dünyanın malına, mülküne. Eğer birşeye bağlanacak olur isek o da Kuran’ın hoş sesi, namazın huzura erdiren secdesi olsun. Kazığımızı dünyaya değil ahirete çakalım. İşte o zaman ölüm hoş dünya ise boş gelir. Gönlümüz Rahman’a kavuşmanın hasreti ile yanar.
“Her ağızda her telde fanilik dırıltısı
Sonunda tek bir şarkı tabutun gıcırtısı”
•Üstad Necip Fazıl Kısakürek
Şimdi ey kul! Ölümlü dünyanın köşküne mi talipsin? Yoksa ölümsüz dünyanın sonsuz cennetine mi?
En Güzel Nasihat ; Ölüm
Shares:
1.5